Okuma Süresi

Küresel Isınma ile Tetiklenen Önemli Bir Dinamik: İklim Göçü

Küresel ısınma ile sayısı ve etkisi artan doğal afetlerin insan hareketliliğinde oluşturduğu yeni dinamik olan iklim göçü, ilerleyen dönemde nasıl bir boyuta ulaşacak? Önüne geçmek için neler yapılmalı?

Zorlu Blog Ocak 2025 Iklim Gocu Artiyor 970X548

Küresel ısınmanın yağış ve sıcaklık düzenlerinde radikal değişimlere sebep olduğu ortada.  Bu olumsuz seyrin etkileri ise “iklim değişikliği” ya da “iklim krizi” gibi tanımlamalarla dünyanın her bölgesinde hissediliyor. Sel, kuraklık, fırtına ve yangınlar gibi aşırı hava olaylarının daha sık ve şiddetli hâle gelmesiyle daha fazla insan yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalıyor ve bu durum devam edeceğı gözüküyor. Küresel ısınmanın neden olduğu bu toplu insan hareketliliği “iklim göçü” olarak literatüre girmiş durumda.   
Uluslararası Göç Örgütü (IOM), iklim göçünü, “İklim değişikliği nedeniyle çevrede meydana gelen ani ya da kademeli değişimlerin, bireylerin veya toplulukların yaşadıkları yerlerden ayrılmalarını zorunlu kılması ya da bu yönde bir tercihte bulunmalarına yol açması” olarak tanımlıyor. 
İklim göçünün yakın dönemdeki yansımaları ve bu başlıktaki gelecek öngörüleri  oldukça endişe verici. Gelin nedenlerini birlikte inceleyelim. 
 
“2023’te 26 Milyon İnsan Ülke İçi Yer Değiştirdi” 
 
Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Genel Direktörü Amy Pope, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) 29. Taraflar Konferansı (COP29) için yaptığı yazılı açıklamada iklim göçünün mevcut etkileri ve yapılması gerekenler hakkında çarpıcı bilgilere yer verdi: 
 
"İklim göçü yalnızca geleceğin bir endişesi değil, küresel çapta milyonlarca kişi için güncel bir gerçeklik. İklim değişikliği dünya genelinde insanların nasıl hareket edeceğini etkiliyor ve geçim kaynaklarını değiştiriyor. İklim değişikliğinin aşırı etkisiyle başa çıkamayan topluluklar daha güvenli bölgelere taşınmak zorunda kalıyor. Sadece 2023 yılında, felaketler 26 milyondan fazla insanın 'ülke içinde yerinden edilmesine’ neden oldu. İklim değişikliğinin etkilerinden kurtularak geçim kaynaklarını koruyabilmek için evlerinde kalmak isteyen insanların iklim değişikliğine uyum ve buna karşı dayanıklılık önlemlerine ihtiyaçları var. Onlara yardımcı olmak için daha iyi yollar bulmalıyız. İklim göçünün, iklim mücadelesinde ortaya konan çözümlere entegre edilmesi gerekiyor. Yapılan planların göçmenlerle istişareyi içermesi önemli. Onların yenilikçi fikirleri ve çeşitli bakış açıları, herkes için adil ve kapsayıcı olan sürdürülebilir bir ekonominin inşasına katkıda bulunabilir."  
 
Uluslararası Göç Örgütü (IOM) tarafından yayımlanan “İklim Değişikliği ve Gelecekteki İnsan Hareketliliği” raporuna göre geçtiğimiz on yılda, dünya genelinde iklimle bağlantılı tehlikeler nedeniyle yılda tahmini 21,6 milyon kişi ülke zorunlu göç etmek durumunda kaldı. Yine aynı raporda : “2050’ye kadar 44 milyon ila 113 milyon kişinin iklim krizi nedeniyle ülkeleri içinde göç etmeleri bekleniyor. İklim değişikliğinin çok daha şiddetli yaşandığı kötümser bir senaryoda ise bu sayının 216 milyona ulaşabileceği tahmin ediliyor.” çıkarımı da yer aldı. 
 
“1,2 Milyar İnsan Göç Etmek Zorunda Kalabilir” 
 
Ekonomi ve Barış Enstitüsü (IEP) tarafından, Ekim 2024 tarihinde yayımlanan Ekolojik Tehdit Raporu 2024'e göre, iklim göçü ile alakalı 2050 tahminlerini görmek mümkün. Rapor; kuraklık, sel, şiddetli fırtına gibi doğal afetlerin küresel ısınmaya bağlı olarak önümüzdeki dönemlerde daha da artacağından yola çıkarak şöyle bir öngörüde bulunuyor: “Doğal afetlerin son birkaç on yılda görüldüğü oranda meydana gelmesi hâlinde, 2050 yılına kadar küresel çapta 1,2 milyar insan yerinden olabilir.” 
Raporda, önümüzdeki 30 yıl için risk altında olan yerler ise şöyle sıralanıyor: “Çin, Bangladeş, Hindistan, Vietnam, Endonezya, Tayland'daki alçak kıyı bölgeleri, Mısır-İskenderiye, Hollanda-Lahey ve Japonya-Osaka.” 
 
İklim Yüzünden Göçü Önlemek Adına Neler Yapılabilir? 
 
Gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerin insanları, iklim değişikliğinden en çok etkilenenler listesinin başını çekiyor. Üstelik karbon emisyonu konusunda diğerlerine göre oldukça da masumlar. Şöyle açıklayalım: Avrupa Birliği ve ABD, 1850-2011 yılları arasında gerçekleşen tüm küresel karbondioksit emisyonlarının %62’sinden sorumluydu. Fakat dünyada, hava olaylarıyla ilişkili afetlerden kaynaklanan ölümlerin %99’u gelişmekte olan ülkelerde meydana geliyor. Hâlbuki dünyanın en az gelişmiş 50 ülkesi, toplam karbon emisyonlarının yalnızca %1’inden daha azını üretiyor. Dolayısıyla bu coğrafyalar, iklim göçü olarak tanımladığımız insan hareketliliğinin de en çok yaşandığı bölgeler oluyor. İnsanlar hayatta kalma içgüdüsüyle yeni ve mevcut şartlara adapte olmaya çalışıyor. Örnek olarak, uzmanlar, 2100’e kadar deniz seviyesindeki yükselmelerle iki metreden daha düşük rakımlı bölgelerde yaşayan 410 milyon insanın risk altında olacağını öngörüyor. 
 
Kasım 2022'deki COP27'de, iklim felaketlerinden etkilenen savunmasız ülkelere Kayıp ve Hasar Fonu sağlamak için çığır açan bir anlaşmaya varıldı. Bu, kendi ülkeleri içinde yerinden edilmiş iklim mültecilerine yardımcı olma maksadıyla oluşturulmuş bir fondu. İklim değişikliğinden en az sorumlu olan insanların ve ülkelerin en şiddetli şekilde etkilendiğini kabul eden önemli bir ilk adımdı. Kasım 2024'te yapılan COP29’da ise gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelere yapılacak finansman yardımı, 2035 yılına kadar yıllık 300 milyar dolar olarak açıklandı. 2035’ten itibaren ise kamu ve özel sektör kaynakları kullanılarak, yıllık 1,3 trilyon dolar dönüşüm fonuna ulaşma hedefi belirtildi. İklim ile ilgili alınan ve uygulanan bu finansal kararlar, iklim göçünün önüne geçme noktasında atılmış en önemli adımlar olarak değerlendiriliyor. Ancak bu karar, gelişmekte olan ülkeler tarafından hayal kırıklığı ile karşılanırken finansman ise “cüzi bir miktar olarak” olarak değerlendirildi.