2025’te Daha Çok Konuşacağımız 10 Sürdürülebilirlik Trendi
Kamu ya da özel sektör fark etmeksizin, sürdürülebilirlik faaliyetlerine ve politikalarına iş akışlarında yer vermek artık bir zorunluluk. Sürdürülebilirlik, 2024’te başroldeydi, 2025’te de bu konumunu koruyacak, hatta varlığını daha da büyütecek.
Döngüsel ekonomi, yenilenebilir enerji, biyoçeşitlilik, raporlama standartları ve iklim finansmanı gibi konular başta olmak üzere pek çok alanda 2025’te sürdürülebilir yeni adımların atıldığına, yeni projelerin hayata geçirildiğine şahit olacağız.
Bu yazıda, sürdürülebilirlik alanında 2025 yılında göreceğimiz yeniliklere ve üzerine daha çok durulması gereken konulara odaklanacağız. İşe, bir sürdürülebilirlik kültürü oluşturmanın önemini anlatarak başlayalım.
1- Sürdürülebilirlik Kültürü Organizasyonun Her Bir Noktasına Nüfuz Edecek
Sürdürülebilirliğe "moda" gibi bir bakış açısıyla bakmak ve onu fildişi bir kuleden el sallayan bir kavram olarak görmek dönemi geride kalalı çok oldu. Organizasyonda sadece bir departmanın sorumlu olduğu bir iş şeklinde görmek de öyle... Sürdürülebilirliğin organizasyonun kültürü hâline gelmesinde herkesin inancına ihtiyaç duyulur. Zira kapsamlı ve başarılı bir sürdürülebilirlik politikası topyekûn hareket ederek elde edilebilir. Bu nedenle hem hükümetler hem de özel şirketler 2025 yılında da tüm projelerinde sürdürülebilir bir bakış açısını öne koymak zorunda kalacaklar.
2- Yenilenebilir Enerjinin Yükselişi Devam Edecek
Yenilenebilir enerjiler, küresel net sıfır emisyon hedefine giden yolun en önemli araçları arasında yer alıyor. Özellikle güneş ve rüzgâr enerjisinden üretilen enerji, hem çevreci hem de ekonomik olması sebebiyle her geçen yıl kullanım alanını genişletiyor. Enerji depolama ve şebeke yönetimindeki yenilikler, bu teknolojilerin güvenilirliğini ve verimliliğini artırıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Elektrik Piyasası Raporu’na göre, yenilenebilir enerji kaynaklarının dünya genelinde elektrik üretimindeki payının 2025 yılında %35’e yükselmesi bekleniyor. Buna bağlı olarak da kömür ve doğal gaz kaynaklı üretimin payı düşecek.
3- Sürdürülebilirlik Raporlamasında Önemli Adımlar Atılacak
2025, çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim (ÇSY) tarafındaki raporlama standartlarında birtakım değişikliklere sahne olacak. Bu anlamda hem AB hem de ABD de adımlar atılıyor. AB, Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) ile ÇSY performansı raporlaması gerektiren şirketlerin kapsamını genişletti. Bununla birlikte raporların daha ayrıntılı açıklamalardan oluşması konusunda birtakım gereklilikleri zorunlu kıldı. ABD de ise, Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu iklimle ilgili yeni bir düzenleme üzerinde çalıştığı bilgisini verdi. Yeni düzenlemeler, ana eksende "şeffaflığın artırılması" hedefiyle sisteme sokuluyor. Buna göre şirketler; sera gazı emisyonları, iklim riskleri gibi konulara yer verdikleri raporlarında daha detaylı bilgiler sunmak zorunda kalacak. Bir başka deyişle yeni düzenlemeler, özellikle yeşil aklama (greenwashing) ve çevresel taahhütlerin yerine getirilmemesine yönelik önlemler getirecek. Dolayısıyla şirketler, güçlü ÇSY çerçeveleri oluşturmak zorunda kalacaklar. Sürdürülebilirlik politikalarına dair tüm iddialarını güvenilir verilerle desteklemeleri elzem bir hâl alacak. Düzenlemeler sonucu gelecek yeni sistemde yapay zekâ ve gelişmiş teknolojilerin de ÇSY raporlamasına entegrasyonu artırılacak. Yapay zekâ ve gelişmiş teknolojiler; veri toplama ve analiz süreçlerinin otomatikleştirilmesi konusunda şirketlere yardımcı olacak.
4- Biyoçeşitlilik Etkisi Ana Sahneye Çıkacak
2025'te şirketlerin çevreye etkileri konusunda artan bir incelemeye tabi tutulacak olması, biyoçeşitlilik konusunun ana sahneye çıkmasına vesile olacak. Zira yapılan araştırmalar şunu ortaya koyuyor: “Yaşayan gezegenin kalp atışı" olarak nitelenen biyoçeşitlilik için haberler maalesef pek de iyi değil. 1970 ile 2020 arasındaki 50 yıllık dönemde, izlenen yaban hayatı popülasyonlarının ortalama büyüklüğünde %73’lük bir küçülme yaşandı. Bunun için; doğayı korumada, gıda sisteminde, enerji sisteminde ve finans sisteminde dönüşüm olmak üzere dört başlıkta yeni ve yapıcı gelişmelere ihtiyaç duyulacak.
5- Döngüsel Ekonomiye Uygun Üretimler Tercih Sebebi Olacak
Döngüsel ekonomi prensiplerine uygun üretim anlayışı tüketiciler nezdinde karşılık buluyor ve bulmaya da devam edecek. PwC’nin gerçekleştirdiği Küresel Tüketicinin Sesi Araştırması bu noktada önemli çıkarımlar sunuyor. Araştırma bulgularına göre tüketiciler sürdürülebilir şekilde üretilen veya tedarik edilen ürünler için ortalama fiyatın %9,7 üzerinde fazla ödemeye tercih edeceklerini söylüyor. Yine araştırmanın bir başka çıktısı olarak şunu söylemek mümkün: İklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini günlük yaşamlarında doğrudan deneyimlediklerini söyleyenlerin sayısı %85. Yine tüketicilerin %46’sı ise çevre üzerindeki kişisel etkilerini azaltmak amacıyla hâlihazırda daha sürdürülebilir ürünleri tercih ettiği, %43’ü ise genel tüketim miktarını azaltmak hedefiyle daha bilinçli alışveriş yaptığı bilgisini veriyor. Buradan çıkarabileceğimiz en temel sonuç, artık tüketici tercihlerinde sürdürülebilirliğin çok önemli rol oynadığı. Bir ürünün yerel, geri dönüştürülmüş veya çevre dostu malzemelerden yapılmış, daha düşük karbon ayak izine sahip bir tedarik zincirinde üretilmiş olması gibi çevresel kriterler tüketici davranışlarını direkt olarak etkiliyor. Bu trendin 2025'te de devam etmesi, hatta daha da büyümesi bekleniyor.
6- COP30, Kritik Kararlara Sebep Olacak
2024’te Azerbaycan’ın başkenti Bakü’nün ev sahipliği yaptığı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nın 29. buluşmasında (COP29) özellikle iklim finansmanı konusunda önemli adımlar atıldı. COP29 ile hemen hemen aynı tarihlerde düzenlenen G20 Liderler Zirvesi’nde imzalanan G20 Brezilya Liderler Deklarasyonu ise, 2025’te Brezilya’da düzenlenecek COP30’da ana başlıkların ne olacağına dair önemli bilgiler sundu. Buna göre önümüzdeki yılın popüler başlıklarından birkaç tanesi şöyle olacak: Düşük gelirli ülkelerin enerji dönüşümüne destek vermek, kalkınmayı destekleyen finansal reformları öne çıkarmak, açlık ve yoksullukla mücadele etmek, yüksek gelir seviyelerinde vergi oranlarını artırmak ve temiz suya erişimi kolaylaştırmak.
7- İklim Finansmanı Popülerliğini Sürdürecek
COP29’da iklim finansmanı konusu, konferansa “Finans COP’u” dedirtecek kadar önemli bir meseleydi. COP30’da da bu başlık, en önemli konulardan biri olarak ön plana çıkacak. Çünkü iklim finansmanı, küresel iklim mücadelesinin önünde duran en büyük engellerden biri. COP29’da gelişmiş ülkelerin ve özel kuruluşların gelişmekte olan ülkelere finansman yardımının 2035’e kadar yılda en az 1,3 trilyon dolar olması gerektiği belirtildi. Bu sebeple iklim finansmanı, 2025’te de pek çok yerde karşımıza çıkacak.
8- Su Kıtlığı için Alarm Çalmaya Devam Edecek
Birleşmiş Milletler 2023 Dünya Su Raporu’na göre, dünya nüfusunun %40’ı su kıtlığı riski altında. 2050’ye kadar da %50’ye yükseleceği öngörüsü hâkim. Hâl böyle olunca kuraklık ve küresel riskler listesinin ilk beşine yerleşmiş durumda. Dolayısıyla mevcut su kıtlığı, şirketleri daha güçlü su yönetimi uygulamalarını benimsemeye iten ve giderek büyüyen bir endişe olarak karşımızda duruyor. Bu anlamda sürdürülebilir su yönetimi, özellikle kuraklık ve kıtlıkla karşı karşıya olan bölgelerdeki şirketler için 2025'te de çok önemli olacak.
9- Elektrikli Araçların Sayısı Artacak
Gartner’ın yaptığı bir araştırma, 2025 yılında elektrikli araçların sayısının %33 artacağını ortaya koyuyor. Buna göre 2025’te yaklaşık 85 milyon elektrikli aracı yollarda göreceğiz. Araştırma bu araçları kendi içinde de ayırıyor. 85 milyon aracın %73'ü bataryalı elektrikli araçlardan oluşacak. Hibrid elektrikli araçlarda ise büyümenin biraz yavaşlaması öngörülüyor. Hibrid elektrikli araçların 2025 yılında bir önceki yıla göre %28 artarak 23 milyona ulaşması bekleniyor.
10- Yapay Zekâ Entegrasyonu Giderek Büyüyecek
Sürdürülebilirlik, giderek çok daha fazla şirketin büyüme stratejilerinin temel bir parçası hâline geldikçe, zamanında ve güvenilir veriler bu çabalar için bir can damarı niteliği kazanıyor. Bu veriler, operasyonlara görünürlük sağlıyor. Bu da sürdürülebilirlik hedeflerine ne seviyede ulaşıldığını gösteriyor. CEO’ların %46'sı yapay zekânın kuruluşlarının raporlama ve performans çabalarını ilerletmek için önemli olduğunu düşünüyor. Yine CEO’ların %77'si, 2025 yılına kadar organizasyon genelindeki iş akışlarının dijitalleştirilmesini ve yapay zekâ otomasyonundan yararlanılmasını bekliyor. Bu anlamda yapay zekâ otomasyonunun faydalarını en üst düzeye çıkarmak daha da önem kazanıyor, sürdürülebilirlik stratejileri, bu veri odaklı eylemler yardımıyla hayata geçiriliyor. Bir başka deyişle sürdürülebilirlik verilerinin ve ölçümlerinin operasyonlara, süreçlere ve iş akışlarına dahil edilmesi çok önemli bir aşama olarak şirket politikalarındaki yerini alıyor.