Akıllı Hayat Sözlüğü

 

AKILLI HAYAT SÖZLÜĞÜ

Akıllı Hayat 2030 Sürdürülebilirlik stratejimiz doğrultusunda; çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim alanlarındaki hedeflerimizle değer zincirimizdeki tüm paydaşları gözeterek çalışıyor, radikal işbirliklerinden güç alıyoruz. Bu yaklaşımla, ekosistemimizde sürdürülebilirlik okuryazarlığını geliştirmek, bu alandaki bilgi birikimi ve farkındalığımızı artırmak amacıyla Ekologos Sürdürülebilirlik Yönetim ve İletişim Hizmetleri işbirliğiyle hazırladığımız Akıllı Hayat Sözlük’ü tüm paydaşlarımızın kullanımına sunuyoruz. 




Alfabeye Göre Arama Yap
Kelimeye Göre Arama Yap
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
Aarhus Sözleşmesi (Aarhus Convention)

Aarhus Sözleşmesi, 25 Haziran 1998’de Danimarka’nın Aarhus kentinde Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu tarafından imzaya açılıp 26 devlet tarafından imzalanan “Çevre Konularında Bilgiye Erişim, Karar Vermeye Halkın Katılımı ve Yargıya Başvuru Sözleşmesi”ne verilen kısa isimdir.


Çevre hakkı ve halkın çevresel bilgiye erişimi konularında en temel uluslararası hukuk metinlerinden birisi olan ve 2001 yılında yürürlüğe giren bu sözleşmeye şu anda taraf 47 ülke (46 ülke ve Avrupa Birliği ülkeleri) bulunuyor. Türkiye ise, Aarhus Sözleşmesi müzakerelerine katılmış olmasına rağmen anlaşmaya şu ana kadar taraf olmadı.

Aarhus Sözleşmesi, vatandaşların çevresel duyarlılığının artmasına, kamu yönetimlerinin çevresel kararlarında daha hesap verebilir ve şeffaf olmasına, halkın çevresel kararlara katılmaya daha istekli olmasına, bunun yanında çevresel kararların çevre üzerindeki etkilerinin azalmasına önemli katkı sağlıyor. Ayrıca bilgilendirme sayesinde sözleşme yerel, ulusal ve sınır-aşan çevresel konularda kamusal kararlar alınırken kamu haklarının tesisini de garanti ediyor.

Aarhus Sözleşmesi’nin üç temel yapı taşı ise şöyle özetlenebilir: Çevresel konu ve sorunlarda bilgiye erişim (Madde 4 ve 5), karar vermede halkın katılımı (Madde 6 ve 8) ve adalete başvuru hakkı (Madde 9)."

Sözleşmenin metnine buradan ulaşabilirsiniz.

Sözleşmeyle ilgili diğer bilgilere buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Çevresel Değerlendirme, İklim Adaleti

Adil Geçiş (Just Transition)

Adil geçiş, iklim değişikliğine karşı mücadele kapsamında gerçekleştirilecek yeşil ekonomiye geçişin önemli faydalarının geniş çapta paylaşılmasını amaçlayan; aynı zamanda ülkeler, bölgeler, endüstriler, topluluklar, işçiler veya tüketiciler gibi ekonomik kesimleri, bu dönüşümden zarar görmemeleri için destekleyen yaklaşıma verilen isimdir.

 

İklim krizi, enerji güvenliği ve enerji yoksulluğu ile eşzamanlı mücadele, bu dönemin en önemli sosyal ve çevresel konularından biri. Bu mücadeleyi tasarlarken yaratıcı ve kapsayıcı politikalar, yeni finansman biçimleri ve kapsamlı bir kurumsal dönüşüm ihtiyacı bulunuyor. Bu sebeple çevre politikaları, emek politikaları, sosyal politikalar ve sektörel gelişimin bir arada düşünülerek, düşük karbonlu bir ekonomi için altyapının katılımcı bir anlayışla planlanması gerekiyor.

Adil geçiş ile ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Birleşmiş Milletler Çevre Programı, Düşük Karbonlu Kalkınma, Donut Ekonomileri

Agroklimatoloji (Agroclimatology)

Agroklimatoloji, iklimsel ve hidrolojik etmenler ile tarım, hayvancılık ve ormancılık arasındaki ilişkileri ele alan bir bilim dalı ve çalışma alanıdır.

 

Agroklimatoloji, iklim biliminin tarımsal amaca yönelik olarak kullanılması suretiyle tarımsal uygulamaların iyileştirilmesi, ürün miktarı ve kalitesinin artırılmasını amaçlar. İklim değişikliğinin etkilerinin artmaya başlamasıyla birlikte, gıda güvenirliğinin sağlanmasında agroklimatolojik değerlendirmelerin önemi giderek artmaktadır.

Agroklimatoloji ve agrometeoroloji aynı amaç ve yöntemi kullanırlar. Ancak agrometeoroloji günlük sıcaklık, yağış ve rüzgârı kapsayan hava tahmini üzerinde yoğunlaşırken, agroklimatoloji uzun süreli projeksiyonlardaki ortalama verilerden faydalanır. Bunlar ışık, ısı, su ve diğer temel ürün büyüme ve gelişme faktörleri de dahil olmak üzere, kuraklık, sel, don, rüzgar ve diğer olumsuz hava koşullarını da içerir. Agroklimatolojide ışık şiddeti (solar radyasyon miktarı, fotosentetik aktif radyasyon), ışık kalitesi (güneş spektrumunun spektral bileşimi ve farklı dalga boyları) ve pozlama süresi (gün doğumu ve gün batımı süreleri) dahil olmak üzere, maksimum ve minimum sıcaklıklar, gündüz sıcaklığı, toprak sıcaklığı ve ürün büyüme mevsimi koşulları incelenir.

Tipik olarak, agroklimatik kaynakların çok çeşitli olduğu ülkeler, Rusya, Çin, Hindistan, Avustralya, ABD, Kanada, Brezilya ve Meksika gibi yüzölçümü olarak büyük bir alanı kaplayan ülkelerdir. Her ülkenin iklim şartları, tarımsal faaliyetlerini ve nüfusun yaşam biçimini belirler. Agroklimatik kaynak çeşitliliğine sahip ülkeler, yalnızca kendi vatandaşlarına gıda sağlamakla kalmayıp dış ticarette de bu koşullardan faydalanabilir. Agroklimatik kaynakları kısıtlı ülkelerde (Afrika ve Asya ülkeleri örneklerindeki gibi) nüfus genellikle gıda eksikliği veya açlıkla mücadele ederken, gıda erişebilirliği ve güvenliği de dış piyasa ürünlerine bağımlıdır.

Küresel Agroklimatoloji verilerine buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: İklim Değişikliğine Uyum/Adaptasyon, Gıda Güvencesi, Karbon Ayak İzi

Akıllı Şehirler (Smart Cities)

Akıllı şehirler, kentsel gelişme vizyonunun, bilişim ve nesnelerin interneti gibi dijital teknolojilerle birleştirilerek ulaşım, sağlık, eğitim, altyapı, belediye süreçleri gibi kentsel hizmet ve ürünlere entegre edildiği, vatandaşların kullanım süreçlerine olduğu kadar, karar alma süreçlerine de katılımının öngörüldüğü yeni kentsel gelişim yaklaşımına verilen isimdir.

 

Bu yaklaşım kentsel planlamada enerji tüketiminden toplu taşımaya, park ve bahçelerde su kullanımından atık toplamaya kadar çeşitli kentsel hizmetlerin veri temelli yönetimini hedefler. Bu anlamda şehirdeki altyapı ihtiyaçlarının, su ve enerji talebinin, aydınlatma ihtiyaçlarının gerçek zamanlı olarak takip edilip, bunlara uygun politika ve uygulamaların geliştirilmesi de akıllı şehirlerin temel unsurlarıdır. Daha düşük emisyona giden yolda önemli katkılar sağlama potansiyeli olan akıllı şehirler, çoğu zaman düşünüldüğünün aksine, sadece teknolojik bir yaklaşım da değildir. Teknoloji ve bilimsel verileri kullanmakla birlikte, şehir sakinlerinin ve topluluklarının tüm süreçlere katılımını da esas unsurlarından biri olarak kabul eder.

Avrupa ve dünyanın diğer bölgelerinden şehirleri, endüstrileri, KOBİ'leri, yatırımcıları, bankaları, araştırmacıları ve diğer birçok akıllı şehir oyuncusunu bir araya getirmeyi amaçlayan, Avrupa Birliği merkezli Akıllı Şehirler Pazaryeri (Smart Cities Marketplace), bu konudaki en önemli uluslararası platformlardan biridir.

Kent sakinlerinin yaşam kalitesini iyileştirmeyi, şehirlerin ve endüstrinin rekabet gücünü artırmayı ve AB iklim hedeflerine ulaşmayı amaçlayan platformun temel çalışma alanları, akıllı şehirlerin temel yaklaşımını da özetlemektedir:

  • Sürdürülebilir kentsel hareketlilik 
  • Sürdürülebilir bölgeler ve yapılı çevre
  • Enerji, bilgi ve iletişim teknolojileri ve taşımacılıkta entegre altyapılar ve süreçler
  • Yurttaş odaklılık
  • Politika ve mevzuatlar
  • Entegre planlama ve yönetim
  • Bilgi paylaşımı
  • Temel veriler, performans göstergeleri ve ölçümler
  • Açık veri yönetimi
  • Temel standartlar
  • İş modelleri, satın alma ve finansman

Akıllı şehirler ile ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Sera Gazları, İklim Değişikliğine Uyum, Kentsel Isı Adası

Antroposen (Anthropocene)

İlk kez Paul Crutzen ve E. F. Stoermer tarafından 2000 yılında dillendirilen ve 2002 yılında Nature dergisinde yayınlanan bir makalede açıklanan antroposen terimi, 11.000-12.000 yıl önce başlayan Holosen Çağı’nın bittiğini ve insan aktivitelerinin, gezegenin fiziksel normallerini belirlediği yeni bir jeolojik çağı ifade eder.


Crutzen ve Stoermer söz konusu çalışmalarında, içinde bulunduğumuz jeolojik zaman diliminde bir süredir insan faaliyetleri yüzünden karbon, nitrojen ve su döngüsü gibi büyük yeryüzü sistemlerinde meydana gelen düzensizlikleri aktardı ve insan kaynaklı iklim değişikliği, okyanusların asidifikasyonu, habitat ve biyoçeşitlilik kayıpları ve topraklardaki eşi benzeri görülmemiş kimyasal ve fiziksel değişimlere dikkat çektiler. İnsanın yer kabuğunda doğanın diğer güçleri kadar, hatta daha fazla etki bıraktığı bu yeni zamanın isminin antroposen olması gerektiğini savundukları bu görüş, bilimsel çevrelerde geniş olarak kabul görmüş durumda.

Özellikle sanayileşmeyle beraber logaritmik olarak artan ekolojik ayak izi, karbon ayak izi, su ayak izi ile ilişkilendirilen antroposen terimi, bu söz konusu etkilerin genellikle ekonomik dışsallıklar olarak görülmesi yüzünden katlanarak büyüdüğüne işaret eder.

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Biyoçeşitlilik, İklim Değişikliğine Uyum, Ekolojik Ayak İzi

Araştırma ve Geliştirme, Ar-Ge (Research and Development, R&D)

Araştırma ve geliştirme (Ar-Ge), insanlığın, kültürün ve toplumun bilgileri de dahil olmak üzere bilgi stokunu artırmak ve mevcut bilgilerden yeni uygulamalar tasarlamak amacıyla gerçekleştirilen yaratıcı ve sistematik çalışmaları içeren süreçlerdir.

 

Ar-Ge faaliyetleri farklı uygulayıcılar tarafından yürütülse bile bir dizi ortak özellik, Ar-Ge faaliyetlerini tanımlar. Ar-Ge faaliyetleri özel veya genel hedeflere ulaşmayı amaçlayabilir. Ar-Ge her zaman orijinal kavramlara veya hipotezlere dayanan yeni bulguları veya süreçleri ortaya koymayı hedefler. Nihai sonucu büyük ölçüde belirsiz olabilir; planlanır, bütçelenir ve serbestçe aktarılabilecek veya bir piyasada alınıp satılabilecek sonuçların üretilmesi amaçlanır.

Bir faaliyetin Ar-Ge faaliyeti olabilmesi için beş temel kriteri karşılaması gerekir. Bunlar; özgün, yaratıcı, bilinmeyen, sistematik ve aktarılabilir ve/veya çoğaltılabilir olmasıdır.

Ar-Ge terimi üç tür faaliyeti kapsar: Temel araştırma, uygulamalı araştırma ve deneysel geliştirme. Temel araştırma, herhangi bir özel uygulama veya kullanım amacı olmaksızın, öncelikle olguların ve gözlemlenebilir gerçeklerin altında yatan temellere ilişkin yeni bilgiler elde etmek için gerçekleştirilen teorik çalışma anlamına gelir. Uygulamalı araştırma, yeni bilgi edinmek amacıyla gerçekleştirilen orijinal araştırmaya karşılık gelirken öncelikle spesifik, pratik bir amaç veya hedefe yönelik olmalıdır. Deneysel geliştirme ise, araştırma ve pratik deneyimlerden elde edilen bilgilerden yararlanan ve yeni ürün veya süreçler üretmeye veya mevcut ürün veya süreçleri iyileştirmeye yönelik ek bilgi üreten sistematik çalışmayı tanımlar.

 

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: İnovasyon, Çevresel Etki Değerlendirmesi, Stratejik Çevresel Değerlendirme

Aşağı Dönüşüm (Downcycling)

Geri dönüşüm süreçlerinde bir malzeme veya ürünün, atık öncesi halinden daha düşük kaliteli ve/veya işlevli bir ürüne dönüşmesine aşağı dönüşüm denir.

 

Materyaller genel olarak orijinal değerini kaybettiği için geri dönüşümün olumlu bir sonucu olarak kabul edilmeyen bir süreci ifade eden aşağı dönüşüm kavramı, ilk kez Alman mühendis ve iş insanı Reiner Pilz tarafından 1994 yılında kullanılmıştır. İleri dönüşüm kavramını da ilk kez kullanan Pilz, aşağı dönüşüm terimiyle, geri dönüşüm uygulamalarındaki hata ve yetersizlikleri vurgulamıştır. Yıkılan binaların hafriyatının çok değersiz bir dolgu malzemesine dönüştürülmesi üzerinden geri dönüşüm uygulamalarına eleştiriler getiren Pilz’in yanı sıra 2002 yılında yayınlanan “Beşikten Beşiğe” kitaplarıyla çığır açan William McDonough ve Michael Braungart da olumsuz bir uygulama olarak aşağı dönüşüm uygulamalarını sıklıkla gündeme getirmişlerdir.

Aşağı dönüşüm uygulamalarının en yaygın örneklerinden biri, plastik malzemeler üzerinedir. Plastik şişeler ve ambalajlardan geri dönüştürülen plastikler genellikle, bir daha plastik şişe veya ambalajlarda kullanılamaz, ancak bazı zemin kaplamaları gibi daha düşük kalitede ürünlerde yararlanılabilir. Ömrünü tamamlamış araçlardan elde edilen çelik hurdaları da genellikle tellerdeki bakır ve kaplamalardaki kalayla kontamine olur. Orijinal özelliklerini yitirmiş bu materyallerden ancak, otomotiv çeliği spesifikasyonlarını karşılamayan ikincil kalitede bir çelik üretilebilir ve çoğunlukla inşaat sektöründe kullanılır.

Bir materyalin aşağı dönüşümle değer kaybetmesini engellemenin en temel yolu, tasarım aşamasında, ürünlerin, kullanılan malzemelerin birbirlerini kontamine etmeyecek ve ayrıştırılabilecek şekilde tasarlanmasıdır. Bu sayede, yaşam döngüsü sonunda üründeki malzemeler değerlerini kaybetmeden aynı üründe tekrar kullanılabilir ve döngüsel ekonomi için gerçek fayda sağlar.

Kavramla ilgili daha ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Atık Yönetimi, İleri Dönüşüm, Döngüsel Ekonomi

Aşırı Hasat (Overharvesting)

Aşırı hasat, doğal bir artık kendini yenileme kapasitesini yitirecek arz miktarına gelene kadar sömürülmesi anlamına gelen aşırı kullanmanın daha çok bitkiler ve deniz ürünleri konusundaki alt terimidir

 

Örneğin, dünya çapında bilinen on sekiz sandal ağacı alt türünden altısının bulunduğu Hawaii adalarında bir zamanlar oldukça yaygın olan sandal ağacı çok yavaş büyür ve çok özel yetiştirme koşulları gerektirir. Tıbbi, aromatik ve ahşap ürünler gibi birçok alanda kullanılan sandal ağacı yağı giysilerin su geçirmez hale getirilmesinde de kullanılır. Ne yazık ki, Şili'ye özgü bir sandal ağacı olan S. fernandezianum'un aşırı hasat nedeniyle neslinin tükendiği ilan edildi. Aşırı hasadın bir başka tehlike altına soktuğu doğal tür ise, Türkiye’de endemik olan ve dondurma yapımında kullanılan Orchis orkide ailesinden bir çiçekli bitki cinsi olan saleptir. Bu nedenle salep tohumlarının Türkiye dışına çıkarılması yasaklanmıştır. Bu örneklerde görüldüğü gibi, aşırı hasat, biyolojik çeşitlilik kaybı konusunda önemli bir tehlikedir ve geri dönüşsüz sonuçlara sahiptir.

Tek tek özel biyolojik türler dışında, aşırı hasat, toprağın geri dönüşsüz olarak verimsizleşmesine de neden olabilir. Verimli toprakların, yıllar boyunca aşırı gübre, pestisit ve aşırı kullanım nedeniyle artık bir daha ürün alınamayacak düzeyde bozulması mümkündür.

Kavram hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Biyoçeşitlilik, Aşırı Kullanma, Gezegensel Sınırlar

Aşırı Kullanma (Overexploitation)

Aşırı kullanma, doğal bir artık kendini yenileme kapasitesini yitirecek arz miktarına gelene kadar sömürülmesidir.

 

Aşırı kullanma konusunda akla ilk gelen kaynaklar arasında bitkiler, kara hayvanları, balıklar ve deniz omurgasızları ile ormanlar gibi yenilenebilir doğal unsurlar bulunur. Aşırı kullanma, türlerin nesillerinin tükenmesine, biyolojik çeşitliliğin kaybolmasına, ekosistem hizmetlerinin kaybolması veya azalması ile çevreye zarar verilmesine ve yerel toplulukların yaşam kaynaklarının zarar görmesine neden olur.

Ekolojik perspektifte aşırı kullanma terimi, bir türün popülasyonunun çoğalabileceğinden ve iyileşebileceğinden daha hızlı tükenmesi olarak da tanımlanır. Aşırı kullanma sonucu bir ekosistemdeki yırtıcıların ve avların besin zincirindeki rolleri bozulabilir ve besin piramidinde yaşanan boşluklar başka türlerin de domino etkisiyle zarar görmesine neden olabilir.

Kavram hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Biyoçeşitlilik, Ekolojik Ayak İzi, Gezegensel Sınırlar

Atık Yönetimi (Waste Management)

Atık yönetimi, sıfır atık yaklaşımına paralel olarak atıkların kaynağında oluşumunun engellenmesi prensibiyle başlayan ve önlenemediği durumlarda azaltılmasını, yeniden kullanılmasını, geri dönüşüm ve geri kazanım döngüsüne sokulmasını, tüm bunlar mümkün değilse de uygun yöntemler ile bertaraf edilmesi temeline dayanır. Atıkların tüm bu aşamalarda insan sağlığına, yaban hayatına ve çevre sistemlerine yönelik risklerinin en aza indirecek şekilde değerlendirilmesidir.

 

Kavram; katı, sıvı, gaz fazında bulunan, tehlikeli ya da tehlikesiz maddelerden oluşabilen, atık olarak kabul edilen malzemelerin toplanmasını, uzaklaştırılmasını, işlenmesini ve bertarafını içerir.

İnsan faaliyetleri sonucunda oluşan atık maddeler uzun süre boyunca atık alanlarına, karasal ve denizel alanlara bırakılarak veya yakılarak yok edilmeye çalışılmıştır. Ancak artan nüfus, kentleşme ve geri dönüşemeyen atıkların çoğalması sonucu, atıklar giderek daha büyük sorunlara yol açmıştır. Özellikle uzun yıllar boyunca tercih edilen vahşi depolama nedeniyle büyük kent çöplükleri oluşmuş, kontamine olan atıklar atmosfere karışan ve bir sera gazı olan metan gazı ve yeraltı sularına karışan çöp sularıyla ekosistemi tehdit eder hale gelmiştir. Günümüzde ise atık yönetiminin nihai hedefi atığın oluştuğu noktada önlenmesi, önlenemediği durumlarda üretilen atık miktarının azaltılarak atığın çevresel etkisinin en aza indirilmesi ve atık malzemelerin uygun şekilde işlenerek döngüsel ekonomiye kazandırılması, son çare olarak da uygun koşullarda bertaraf edilmesi yoluyla atıksız bir dünya yaratmaktır. Doğru atık yönetimi uygulamaları, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrenin oluşturulması ve korunması için kritik öneme sahiptir.

Entegre ve doğru bir hiyerarşiye dayalı bir atık yönetimi izlenmesi halinde, bir ürünün tüm yaşam döngüsü göz önünde bulundurularak ve en iyi işlenme yöntemi belirlenerek mümkün olduğunca az atık yaratılır. Önlenemeyen atıklar ise geri dönüşüm, ileri dönüşüm ve endüstriyel simbiyoz çalışmalarıyla tekrar ekonomiye kazandırılır. Bu sayede çevresel etkilerden kaçınılabildiği gibi, döngüsel ekonomi kapsamında tekrar yeni değerli malzemeler kullanıma sokulur.

Kavram hakkında ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Geri Dönüşüm, İleri Dönüşüm, Döngüsel Ekonomi

Atıktan Enerji Üretimi (Waste-to-Energy)

Ev, tarım veya sanayi atıklarından elektrik ve/veya ısı formunda enerji üretme sürecine atıktan enerji üretimi ismi verilir.

 

Bir enerji geri kazanımı yöntemi olarak kabul edilen atıktan enerji üretimi, ilk kez 1903 yılında Danimarka’da uygulandı. Sonrasında yaygınlaşarak atıkların bertarafında önemli bir teknoloji haline geldi. Atık yakma fırınlarının elektrik verimliliği, oldukça düşük bir oran olan %14-28 arasındadır. Enerjinin geri kalanını kaybetmemek için, bölgesel ısıtma gibi kojenerasyon uygulamalarıyla birlikte kullanılması tercih edilir. Kojenerasyonlu yakma fırınlarının toplam verimliliği %80’e kadar yükselebilir.

Atıkların vahşi depolanmasına ve depolama alanlarından metan gibi sera gazı emisyonlarının sızıntılarına ve tehlikeli atık sularının toprağı kirletmesine engel olması dolayısıyla atıktan enerji üretimi, iklim değişikliğine karşı önemli çözümlerden biri olarak kabul edilmekle birlikte, atık yakımına yönelik eleştiriler de mevcuttur. Atıkların ayrıştırılmadan toplanması ve birbirlerini kontamine etmesi nedeniyle bazı atıkların bertarafı için tercih edilse de döngüsel ekonomi yaklaşımında birincil çözüm atıkların geri veya ileri dönüşümüdür. Geri dönüşüm skalasında en son çözüm olarak kabul edilen atıktan enerji üretimi, özellikle kalorifik değeri yüksek olan dönüşemeyecek ya da tehlikeli nitelikteki atıkların bertarafında en uygun seçenek olarak kabul edilir.

Atıktan geri dönüşümün ısıl işleme teknolojileri arasında, gazlaştırma, termal depolimerizasyon, piroliz, plazma gazlaştırma bulunurken, ısıl olmayan teknolojik çözümler olarak da anaerobik çürütme, fermentasyon ve mekanik biyolojik işleme yer alır.

Bu konudaki güncel istatistiklere buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Geri Dönüşüm, Döngüsel Ekonomi, Aşağı Dönüşüm

Avrupa Yeşil Mutabakatı (European Green Deal)

Avrupa Yeşil Mutabakatı, 2050 yılına kadar Avrupa Birliği’nin (AB) iklim nötr olma nihai hedefiyle, bloğu yeşil dönüşüm yoluna sokmayı amaçlayan politika girişimleri paketidir.

 

Paris Anlaşması kapsamındaki taahhütlerini yerine getirerek AB’nin 2050 yılına kadar iklim nötr olmasını sağlayacak Avrupa Yeşil Mutabakatı, AB'nin modern ve rekabetçi bir ekonomiye sahip ve adil bir topluma dönüşmesini destekler. Bu çerçevede doğal yaşam alanlarını korurken, ekonomik gelişmeyi kaynak kullanımından ayrıklaştırmayı ve kapsayıcılık açısından kimsenin geride bırakılmadığı bir sosyoekonomik sistemi hedefler.

Paket, ilgili tüm politika alanlarının iklimle ilgili nihai hedefe katkıda bulunduğu bütünsel ve sektörler arası bir yaklaşıma olan ihtiyacın altını çizer. Pakette iklim, çevre, enerji, ulaşım, sanayi, tarım ve sürdürülebilir finansman konularını kapsayan ve hepsi birbiriyle güçlü bir şekilde bağlantılı olan girişimler yer alır. Avrupa Yeşil Mutabakatı AB Komisyonu tarafından Aralık 2019'da kamuoyu ile paylaşıldı. Avrupa Komisyonu, AB'nin iklim, enerji, ulaştırma ve vergilendirme politikalarını, net sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar 1990 seviyelerine kıyasla en az %55 azaltmaya uygun hale getirmek için bir dizi öneriyi de kabul etti.

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye ve paketin tarihsel gelişimine buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması, Karbon Nötr, Ayrıklaştırma

Ayrıklaştırma (Decoupling)

Ayrıklaştırma, ekonomik kalkınma ve büyüme ile kaynak kullanımı, çevresel etki ve çevresel bozulmayı birbirinden ayırmayı öngören iktisadi bir kavramdır.


Ayrıklaştırma, insan refahı ve ekonomik faaliyetleri ile kaynak kullanımı ve çevresel etki arasındaki farkı ifade eden bir zaman çizelgesi üzerinden okunabilir.

Çevreye verilen zararı artırmadan ekonomik çıktıları artırmaya devam edebileceğimiz varsayımına dayanan ayrıklaştırma kavramı, genel olarak iki temel başlıkta ele alınır; göreceli ayrıklaştırma ve mutlak ayrıklaştırma. Göreceli ayrıklaştırma, her bir birim ekonomik çıktıya karşılık gelen çevresel etkideki azalmayı ifade eder. Bunun anlamı Gayri Safi Milli Hasıla’daki (GSMH) artışa karşın kaynaklar üzerindeki baskının göreceli şekilde azalmasıdır. Fakat bu azalma çevresel etkinin tamamen sona erdiği anlamına gelmez, çevresel baskıdaki artışın GSMH’nin artışından biraz daha az bir hızla artmaya sürdürdüğünü gösterir. Mutlak ayrıklaştırma ise ancak ekolojik baskının “mutlak şekilde” azaldığı durumda geçerli olacaktır.

Göreceli ayrıklaştırma üzerinden bakıldığında, her bir birim ekonomik çıktının üretilmesi için gereken enerji miktarı geçtiğimiz 50 yıl boyunca sürekli olarak düştü. Ancak bu durum yalnızca bazı kalkınmış ülkelerde gerçekleşebildi. Sera gazı salımları örneğine bakarsak, genel olarak birim kaynak yoğunluğunun azalmasına karşın, toplam salım miktarları düzenli şekilde artmaya devam etti. Bu verilerin ışığında, yalnızca göreceli ayrıklaştırmaya dayanan bir ekonomik kalkınma yaklaşımının ekolojik krizlere yanıt vermesinin oldukça zor olduğu söylenebilir.

Kavram hakkında daha ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Çevresel Etki, Avrupa Yeşil Mutabakatı, Düşük Karbonlu Kalkınma