Akıllı Hayat Sözlüğü

 

AKILLI HAYAT SÖZLÜĞÜ

Akıllı Hayat 2030 Sürdürülebilirlik stratejimiz doğrultusunda; çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim alanlarındaki hedeflerimizle değer zincirimizdeki tüm paydaşları gözeterek çalışıyor, radikal işbirliklerinden güç alıyoruz. Bu yaklaşımla, ekosistemimizde sürdürülebilirlik okuryazarlığını geliştirmek, bu alandaki bilgi birikimi ve farkındalığımızı artırmak amacıyla Ekologos Sürdürülebilirlik Yönetim ve İletişim Hizmetleri işbirliğiyle hazırladığımız Akıllı Hayat Sözlük’ü tüm paydaşlarımızın kullanımına sunuyoruz. 




Alfabeye Göre Arama Yap
Kelimeye Göre Arama Yap
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
Sakin Şehir (Slow City)

1999 yılında İtalya'da Cittaslow adı altında ortaya çıkan Sakin Şehir hareketi; şehirlerin doğal, tarihsel, kültürel doku, gelenek ve toplumsal yapılarını bozmadan gelişimlerini sürdürmelerini öngören bir şehircilik yaklaşımıdır.

 

İtalyanca "şehir (citta)" ve İngilizce "slow" kelimelerinden oluşturulan Cittaslow yaklaşımı, küreselleşmeyle birlikte kentlerin doğal, kültürel ve tarihsel ve yapılarının bozulması ve tektipleşmesine karşı bir duruşu ifade eder. Kavramda kullanılan “slow" (yavaş) kelimesi, ilgili şehrin sakin akışına atıfta bulunur. Kentlerin hem görsel hem sosyal hem de kültürel olarak kimliklerini kaybetmemesini hedefleyen bu yaklaşım kapsamında belediyelerin yöneticilerinden; yerel mimariyi, yerel mutfağı, el sanatlarını, küçük esnafları, gelenekleri ve görenekleri koruması beklenir. Uluslararası Cittaslow Birliği tarafından belirlenen Sakin Şehir kriterleri, bu konuda dünyanın dört bir yanındaki Sakin Şehir üyelerinin temel yol haritasıdır. Belediyelerin kendi istekleri ve başvuruları sonucunda üye olabileceği birliğin merkezi İtalya'nın Orvieto şehrindedir. Birlik, üyeler arasından seçilen başkan, başkan yardımcısı ve genel sekreter tarafından yönetilir. Yönetimde söz sahibi olmaları için üye belediyeler, ulusal ağ sistemleri oluşturur. Bir ülke ağı, söz konusu ülkedeki üç farklı şehrin Sakin Şehir olmasıyla kurulur. Türkiye’de 2009 yılında kurulan Cittaslow Türkiye ağının ilk üyesi Seferihisar olmuştur. 2024 yılı itibarıyla, aralarında Foça, İznik, Kemaliye ve Arapgir’in de olduğu 25 üyesi vardır.

Hareketle ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Akıllı Şehirler, Kolektif Etki, Sosyal Uyum

Sera Gazları (Greenhouse Gases)

Sera gazları, dünya atmosferine giren güneş ısısını hapseden ve dolayısıyla yeryüzünün sıcaklığını belirleyen gazlardır.

 

Sera gazları atmosferin bileşiminde hem doğal hem insan kaynaklı olarak bulunur. Dünya atmosferinde bulunan başlıca sera gazları karbondioksit (CO2), diazot monoksit (N2O), metan (CH4), su buharı (H2O) ve ozon’dur (O3). Atmosferdeki artışları, küresel ısınmaya neden olan bu gazların yanı sıra tamamen insan faaliyetleri kaynaklı bazı sera gazları da atmosfer yapısına dahil olmuş durumdadır. Halokarbonlar, klor veya bromür barındıran bazı gazlar, hidroflorokarbonlar (HFC’ler), perflorokarbonlar (PFC’ler), kükürt hekzaflorür (SF6) bu gruba dahildir. Bilim insanları, atmosferdeki insan faaliyetleri kaynaklı sera gazlarını, özellikle karbondioksit ve metan, küresel ısınmanın birincil nedeni olarak belirlemiştir. Sera gazlarının her birinin ısı tutulumundaki etkisi farklıdır. Isı tutma özelliği en yüksek sera gazlarından biri metan iken, atmosferde en çok bulunanı ve iklim krizine en çok etki edeni karbondioksit olduğundan, atmosferdeki sera gazı oranları karbondioksit eşdeğeri (CO2e) üzerinden hesaplanır.

Sera gazları olmadan, dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığı mevcut ortalama olan 15 derece yerine yaklaşık -18 derece olacağı hesaplanmaktadır. Sera gazlarının oranı atmosferde, milyonda bir parçacık (PPM, parts per million) üzerinden hesaplanır. Sanayi öncesi dönemde bu oran 280 ppm iken, 2024 itibarıyla bu oran 440’nin üzerine çıkmıştır. Bu artışın da yeryüzeyinin sanayi öncesi döneme göre 1,1 ila 1,2 derece ısınmasına neden olduğu hesaplanıyor.

Sera gazlarına dair son verilere buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması, İklim Krizi, İklim Değişikliğine Uyum/Adaptasyon

Seveso Direktifi (Seveso Directive)

Seveso Direktifi tehlikeli maddeler kullanan veya bulunduran şirketlerde büyük kazaların önlenmesi ve oluşabilecek kazaların çevresel etkilerinin en aza indirilmesi için gerekli önlemleri içeren bir Avrupa Birliği Direktifi’dir.

 

1976 yılında, İtalya’nın Seveso kasabasında triklorofenol (TCP) üretimi yapan bir kimya fabrikasının reaktöründe gerçekleşen kaza sonucunda, 2000 kişi dioksin zehirlenmesi nedeniyle tedavi altına alındı, binlerce çiftlik hayvanı öldü. O zamana kadar yaşanan en büyük endüstriyel kazalardan biri olan Seveso felaketinden sonra, büyük endüstriyel kazaların oluşmasının engellenmesi ve gerekli önlemlerin alınması için Avrupa Birliği tarafından Seveso Direktifi (82/501/EEC) hazırlandı ve 1982 yılında kabul edildi. 9 Aralık 1996’da ise 96/82/EC sayılı “Tehlikeli Maddeleri İçeren Büyük Kaza Risklerinin Kontrolüne İlişkin Direktif” (Seveso-II Direktifi) yayımlandı. Seveso-II Direktifi’ni Türkiye’deki mevzuata uyumlaştıran “Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik” (BEKRA), Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından oluşturulan bir komisyonca hazırlanarak, 30 Aralık 2013 tarih ve 28867 Mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe girdi. Son olarak SEVESO III (2012/18/EU) Direktifi ise, 1 Ocak 2016 itibariyle SEVESO II‟nin yerini almak üzere yayımlandı.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yazılım portalı olan Çevre Bilgi Sistemi bünyesinde yer alan Seveso Bildirim Sistemi, Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik Eki’nde yer alan Tehlikeli Kimyasal Maddeleri bulunduran kuruluşların, bulundurdukları maddeler ile miktarlarını Bakanlık’a beyan ettikleri sistemdir. Yönetmelik gereği işletmeler tarafından yapılması gerekli bu beyan, Seveso Bildirimi olarak adlandırılır.

Yapılan Seveso Bildirimi sonrasında işletmeler, sistem tarafından endüstriyel kazalar açısından “Alt Seviyeli Kuruluş”, “Üst Seviyeli Kuruluş” veya “Kapsam Dışı” olarak sınıflandırılır.

 

Seveso Direktifi ile ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Atık Yönetimi, Aarhus Sözleşmesi, Endüstriyel Ekoloji

Sıfır Atık (Zero Waste)

Sıfır atık, giderek önemli bir sorun haline gelen atıkların hacmini ve neden olduğu çevresel zararları sistematik olarak önlemek ve ortadan kaldırmak, kaynakları korumak ve geri kazanmak için ürün ve süreçlerin tasarlandığı ve yönetildiği bir atık yönetimi yaklaşımıdır.

 

Sıfır atık, yaşam döngüsünü tamamlayan tüm atık malzemelerin bir başka sektör veya üretim sisteminde kullanılmak üzere tasarlanmasını gerektirir. Böylece aynı doğada olduğu gibi, atıl durumda kalan hiçbir atık olmaz ve her atık bir başka üretim sürecinin girdisi haline gelir. Sıfır atık yaklaşımı, sürdürülebilir doğal döngüleri taklit ederek insanlara yaşam tarzlarını ve uygulamalarını değiştirme konusunda rehberlik etmeyi amaçlar.

Döngüselliğe dayalı bir kaynak ve atık yönetimi yaklaşımı olan sıfır atık, sürdürülebilir üretim ve tüketim alışkanlıklarını teşvik ederek kaynakların verimli kullanılmasını destekler. Sıfır atık, israftan kaçınmayı ve atığın önlenmesini, azaltılmasını, yeniden kullanılmasını ve geri dönüştürülmesini savunurken, sosyal dayanışmanın geliştirilmesi de dahil olmak üzere olumlu sosyoekonomik sonuçlara ulaşılmasına yardımcı olmayı amaçlar. 

Türkiye tarafından 14 Aralık 2022 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na getirilen öneriyle 30 Mart günü, Dünya Sıfır Atık Günü olarak ilan edilmiştir.

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye buradan erişebilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Döngüsel Ekonomi, Endüstriyel Simbiyoz, Atık Yönetimi

Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması, SKDM (Carbon Border Adjustment Mechanism, CBAM)

Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM), Avrupa Birliği (AB) içi bir sistem olan Emisyon Ticaret Sisteminin (ETS), Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde AB ülkeleri dışına genişletilmesine yönelik bir vergilendirme mekanizmasıdır.

 

AB, 2005 yılından bu yana elektrik, kağıt, çimento, cam, seramik, demir-çelik, alüminyum, rafineri ürünleri, kimyasal ürünler ve havayolu taşımacılığı gibi enerji ve karbon yoğunluğu yüksek sektörlerdeki tesis ve güç santrallarinin sebep olduğu emisyonları AB Emisyon Ticareti Sistemi altında düzenledi. ETS öncelikle belli büyüklüğü aşan AB üreticilerinin (15 bin civarında tesis) atmosfere salabilecekleri azami miktarı belirleyip her tesise bir kota getirdi. Kotası üzerinde emisyon yapan tesislere daha az emisyon yapan tesislerden serbest piyasada belirlenmiş fiyattan “emisyon hakkı” (European Union Allowance, EUA) satın alma zorunluluğu getirildi. Piyasada alınıp satılan hakların sayısı iklim hedefleriyle uyumlu olarak zaman içinde azaltılıyor, böylelikle enerji ve karbon-yoğun sektörler için dönüşmemenin maliyeti artırılıyor. Ancak AB içi emisyonları düşürerek AB 2050 iklim-nötr hedefine ulaşmak mümkün olsa da, bunun küresel emisyonlar ve AB içi üretim ve istihdama olumsuz etkileri olması muhtemel. ETS, AB içinde maliyetleri artan üreticilerin üretim yerlerini Avrupa Birliği dışı ülkelere taşımaları anlamına gelen “karbon kaçağı” denilen bir soruna yol açıyor. Yer değişikliği sonucunda AB üretim ve istihdam kaybı yaşarken, herhangi bir karbon düzenlemesi olmayan ülkelerde emisyonların artmasına sebep oluyor.

AB Resmi Gazetesi’nde 16 Mayıs 2023’te yayımlanan ve raporlama şartı getiren geçiş aşaması 1 Ekim 2023 itibarıyla yürürlüğe giren SKDM ile AB sınırını geçen belli sektörlerdeki elektrik, demir-çelik, çimento, alüminyum, gübre, hidrojen ve amonyak gibi organik kimyasalları kapsayan ihracat ürünlerinin içerdiği sera gazları AB ETS uygulamasına paralel biçimde fiyatlandırılmaya başlandı. Ödemeler ise 1 Ocak 2026’da başlayacak. 1 Ocak 2026 sonrasında ise raporlamaya ek olarak SKDM kapsamına giren ürünlerin ithalatına uygulanan bir karbon fiyatı olacak ve 2034 yılına kadar SKDM maliyetleri aşamalı olarak yükselecek. SKDM AB ETS’den bağımsız tek bir merci olan SKDM Otoritesi tarafından yürütülecek. İthalatçı AB firmaları bu yapıya kayıt yaptırmak ve aşağıda belirtilen ürünlerin içerdiği her bir ton sera gazı için bir adet SKDM Sertifikası satın almak zorunda kalacak. Sertifika fiyatı ise ithalatın yapıldığı haftadaki ETS fiyat ortalaması olacak.

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Karbon Nötr, Avrupa Yeşil Mutabakatı, Karbon Piyasaları

Sistem Düşüncesi (System Thinking)

Sistem düşüncesi, bir sistemin bileşen parçalarının birbirleriyle nasıl ilişkilendiğine ve sistemlerin zaman içinde ve daha büyük sistemler bağlamında nasıl çalıştığına odaklanan bütünsel bir analiz yöntemidir.

 

Karmaşık problemleri anlamayı kolaylaştıran sistem düşüncesi, karşılaşılan sorunları daha geniş bağlamlarda ele almayı hedefler ve uzun vadeli etkileri, geri bildirim döngülerini ve yan etkileri dikkate alır. Böylece olayları ve olguları sadece parçaları üzerinden değil bu parçaların oluşturduğu bütünü değerlendirerek analiz etmeyi sağlar. Bu da daha karmaşık sorunları daha yalın bir biçimde görmeye ve yanıtlar üretmeye yardımcı olur.

Sistem düşüncesi kavramı ilk olarak 1956 yılında Profesör Jay Forrester’ın Sistem Dinamikleri Grubu’nu kurmasıyla kullanılmaya başlandı. Sistem düşüncesi, sistem davranışını modellemek ve bu doğrultuda öngörülerde bulunmak için bilgisayar simülasyonu ve çeşitli diyagramlar ve grafikler kullanır. Bir organizasyonun bütün parçalarının birbirine nasıl bağlandığını, etkileşimde bulunduğunu ve yarattığı sonuçları anlamakta kullanılır.

Phoenix Üniversitesi öğretim görevlisi Michael Marticek, sistem düşüncesinin altı temel unsurundan söz eder. Bunlar; bağlantılar, ortaya çıkış, sentez, geri bildirim döngüleri, nedensellik ve sistem haritalandırma olarak sıralanabilir. Özellikle iş, eğitim, sağlık ve çevre başta olmak üzere çeşitli sektörlerde başvurulan bir yaklaşım olan sistemsel düşünce, kurumların belirledikleri ve uyguladıkları iş programlarının daha verimli ve bütüncül bir getiri elde etmesine olanak sunar.

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, Gezegensel Sınırlar, Devrilme Noktaları

Sorumlu Yatırım (Responsible Investment)

Sorumlu yatırım, çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim (ÇSY) faktörlerini göz önüne alarak yapılan yatırım karar ve planlamalarına verilen isimdir.

 

Sorumlu yatırım, çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim faktörlerinin ve piyasanın bir bütün olarak uzun vadeli sağlık ve istikrarının yatırımcı açısından önemini açıkça kabul ederken, uzun vadeli sürdürülebilir getiri elde etmenin istikrarlı, iyi işleyen ve iyi yönetilen sosyal, çevresel ve ekonomik sistemlere bağlı olduğu farkındalığıyla hareket eder.

ÇSY faktörlerini göz ardı etmenin, paydaşlara ve hissedarlara yönelik getiri ve faydalarda önemli etkisi olan olduğunu öne süren sorumlu yatırım yaklaşımı; etik yatırım, sosyal sorumluluk yatırımı veya etki yatırımı gibi kavramlardan ayrılır. Bu yaklaşımlar finansal getiriyi ahlaki veya etik düşüncelerle birleştirmeyi amaçlarken, sorumlu yatırım tek amacı finansal getiri olan yatırımcılar tarafından bile yapılabilir olmayı hedefler.

2005 yılının başlarında dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın davetiyle bir araya gelen dünyanın en büyük kurumsal yatırımcılarından oluşan bir grup, yatırım sektörü, hükümetler arası kuruluşlar ve sivil toplumdan 70 kişilik bir uzmanlar grubu ile beraber sorumlu yatırım ilkelerini belirledi.

 

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Çifte Önemlilik, Sosyal Finansman, Etki Yatırımı

Sosyal Etki (Social Impact)

Sosyal etki, işletme ve kuruluşların, sosyal adaletsizlik ve eşitsizlik sorunlarını çözmek veya azaltmak için uyguladıkları bilinçli çaba veya faaliyetlere verilen isimdir.

 

Toplumsal olarak eşitsizlik ve ayrımcılığa maruz kalan birey ve topluluklara yönelik hayırseverlik çabaları olarak ortaya çıkan sosyal etki yaklaşımı, Amerikalı sosyal girişimci Bill Drayton’ın çalışmaları sonucunda 1972 yılından sonra daha somut bir hale geldi ve popülerleşti. Hayırseverliğin tersine, mağdur konumda olanların ihtiyaçlarının anlık olarak karşılanmasının ötesine geçerek, bireylerin içinde bulunduğu koşulların temelden değiştirilmesine odaklanan sosyal etki yaklaşımı, çeşitli sorun alanlarında kapsamlı ve süregelen değişikliklere odaklanır.

En temelde işletmelerin paydaşlarına yönelik gerçekleştirebileceği dört tür Sosyal etki tanımlanabilir. Açık etki, paydaşların gelişimindeki (beceri değerlendirmesi veya gözlem araçları gibi) değişiklikleri ölçer. Yüksek etki, çevresel etkiler ve girdi göstergeleri gibi iş sistemlerindeki değişiklikler üzerinden sosyal etkiyi hesaplar. Faaliyetlerin istenen sosyal etkilere ulaşabilmesini sağlamak için ilişki haritalaması ve sosyal etki değerlendirmelerindeki değişiklikleri hesaplayan geniş etkinin yanı sıra son olarak işletmenin sosyal etki yaratmaya yönelik çabalarından paydaşların memnuniyetini mutluluk envanterleri aracılığıyla ölçen derin etki değerlendirmesi bulunur.

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Kapsayıcılık, Eşitlik, Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik

Sosyal Etki Beyanı (Social Impact Statement)

Sosyal etki beyanı, bir kurum veya şirketin faaliyetlerinin toplumsal ve çevresel etkilerini detaylandıran raporlar veya kamuya açık açıklamalardır.

 

Bu beyanlar, kuruluşun sosyal ve çevresel sorumluluklarını yerine getirme ve iyileştirme amacıyla attığı adımları ana hatlarıyla açıklar. Ayrıca, bu etkilerin nasıl ölçüldüğü ve değerlendirildiği konusunda bilgi verir, böylece ilgili paydaşlara şeffaf bir şekilde bilgi sunar.

Sosyal etki beyanları, kuruluşların çeşitli sosyal veya çevresel önceliklere yönelik yaptıkları yatırımları ve bu yatırımların sağladığı etkileri kapsamlı bir şekilde ortaya koyar. Bu belgeler, kurumların topluma karşı şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri doğrultusunda nasıl hareket ettiklerini göstermekte ve sürdürülebilirlik konusundaki taahhütlerini sergiler.

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Sosyal Finansman, Sosyal Girişim, Etki Ölçümleme, Yatırımın Sosyal Getirisi

Sosyal Finansman (Social Financing)

Sosyal finansman, sosyal ve çevresel ihtiyaç alanlarındaki zorlukları ele almak için özel sermayeyi kaldıraç olarak kullanmayı amaçlayan ve kamu yararına odaklanan bir finansal hizmetler alt başlığıdır.

 

Sosyal finansman kavramının tanımı konusunda tam bir fikir birliği olmamakla beraber etki yatırımı, sosyal açıdan sorumlu yatırım ve sosyal girişimcilik kredilendirme unsurlarını barındırdığı kabul edilir. Sosyal finansmanın temel araçları sosyal etki tahvilleri ve fonlarıdır.

Kökenleri 20. yüzyıl neoliberal ekonomisine ve serbest piyasanın toplumdaki rolünün ifadesine dayandırılan sosyal finansman kavramı ilk defa 1970’lerde Amerika Birleşik Devletleri’nde kullanmaya başlandı ve ekonomik değer yaratırken sosyal sorunları çözmek için yenilikçi bir yaklaşım olarak görülür.

Sosyal finansman, 2008 yılındaki küresel mali krizden itibaren sosyal finans sektörünün etik açıdan sorumlu yatırım alternatiflerine talebinin artmasıyla bir büyüme dönemi yaşadı. 2011 yılından itibaren ana akım sermaye kaynakları da sosyal yatırım fonları kurmaya başlayarak sosyal finansman alanındaki büyümeye katkı sundu.

Sosyal finans ekosistemini dört temel grupta toplamak mümkündür: yatırımcılar, sosyal girişimler, sosyal finans kuruluşları ve aracılar. Sosyal finansman, piyasanın kar ve finansal getiri yaratma amacı ile sosyal ihtiyaç ve fayda yaratımını birleştirerek bu kuruluşları finanse edenlerin kendi sürdürülebilirliğini güvence altına almasını sağlar.

Sosyal Finansman kavramıyla ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Filantropi, Sosyal Etki, Etki Ölçümleme

Sosyal Girişim (Social Enterprise)

Sosyal girişim; toplumsal sorunları çözmek üzere, sosyal ve çevresel fayda yaratmayı amaçlayan bir girişimcilik alt türüdür.

 

Sosyal girişim kavramının tarihsel arka planına bakıldığında, ilk tanımın 1978 yılında Freer Spreckley tarafından yapıldığı görülür. Spreckley, İngiltere'de sosyal girişimi, mali açıdan bağımsız, sosyal hedefleri olan ve çevresel açıdan sorumlu bir demokratik ticaret organizasyonu olarak tanımladı. Bu tanım, 1981 yılında "Social Audit - A Management Tool for Co-operative Working" adlı kitapta yayımlandı. 1983 yılında Bangladeş'te Grameen Bank'ı kuran Muhammad Yunus, düşük gelirli insanlara mikro kredi sağlamak amacıyla sosyal girişimcilik alanında önemli bir adım attı. Yunus, bu girişimiyle 2006 yılında Nobel Barış Ödülü'nü kazandı ve sosyal girişim kavramını toplumun ekonomik açıdan baskı altındaki kesimlerine mikro kredi verilmesi bağlamında kullandı. Bu çalışmalar, sosyal girişimlerin toplumsal sorunlara yenilikçi finansal çözümler sunma potansiyelini vurgular.

Sosyal girişimler finansal, sosyal ve çevresel hedeflere sahip olmaları bakımından kar amaçlı diğer kurum ve şirketlerden ayrılır. Sosyal girişimin temel amacı toplumsal faydayı teşvik etmek, desteklemek ve harekete geçirmektir. Sosyal girişimler, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) doğrultusunda geniş bir yelpazede toplumsal sorunlara çözüm bulmayı hedeflerler. Örneğin; yoksullukla mücadele, eğitim fırsatlarına erişim, cinsiyet eşitliği, sağlık hizmetlerine erişim ve çevresel sürdürülebilirlik gibi alanlarda faaliyet gösterirler. Sosyal girişimlerin devamlılığı için sürdürülebilir bir gelir modeline sahip olmaları önemsenir.  

Sosyal girişimler, çeşitli tüzel kişilik yapıları altında faaliyet gösterebilirler. Özel işletme, kâr amacı güden veya gütmeyen bir ortaklık, kooperatif, sosyal işletme formunda faaliyet gösteren sosyal girişimler dinamik ve esnek yapılarıyla sürekli değişen bir dünyanın gereklerine uygun olarak dönüşürler. 

Sosyal girişimler bir ürün, hizmet veya servis geliştirmeleri, tüzel kişilikleri ve operasyonel çalışma biçimleri perspektifinden değerlendirildiğinde sivil toplum kuruluşlarından;  problemlere yaklaşım biçimlerinin sosyal fayda odaklı olması, ölçeklenebilirlik düzeylerinin sosyal etki üzerinden tariflenmesi ve faaliyetlerinin yapısı itibarıyla geleneksel girişimlerden ayrışırlar.

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Filantropi, Türetim Ekonomisi, Sosyal Finansman

Sosyal İnovasyon (Social Innovation)

Sosyal inovasyon, yaygın sosyal sorunları proaktif olarak ele almayı ve olumlu yönde dönüşümü teşvik etmeyi amaçlayan yaratıcı fikirlerin, stratejilerin veya çözümlerin stratejik olarak geliştirildiği ve uygulandığı dinamik bir süreç olarak tanımlanır.

 

Sosyal inovasyon aynı anda hem sosyal bir ihtiyaca mevcut çözümlerden daha iyi bir şekilde cevap veren hem de toplumun yeteneklerini geliştirerek sosyal, ekonomik ve çevresel kaynakların ve varlıkların daha verimli kullanılmasını sağlayan yeni çözümlerdir.

Sosyal inovasyon bir ürün veya hizmeti ifade edebileceği gibi, yeni bir süreç ve/veya toplumsal model de olabilir. Merkezinde yurttaşların ve toplulukların olduğu sosyal inovasyon, işbirlikçi ve katılımcı bir süreç gerektirir. Daha çok aşağıdan yukarıya doğru gelişen, çoğu zaman yerel ölçekte başlayan ancak kapsamı ulusal veya küresel olabilen sosyal inovasyon çalışmaları, adil ticaret örneğinde olduğu gibi tüm bir ticaret sistemini veya sektörü etkileyebilen küresel eğilimler haline gelebilir.

Sosyal inovasyonlar atık sorunları, hava kirliliği, ekosistem hizmetlerinin bozulması, iklim krizi ve benzeri çevresel sorunların yanı sıra, toplumsal eşitsizliklerin azaltılması, kapsayıcılık, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi sosyal sorunlara da çözüm üretmekte önemli rol oynayabiliyor.

 

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz

Bağlantılı kavramlar: Adil Ticaret, B Corp, Yeşil İş, Sosyal Girişimcilik

Sosyal Metabolizma (Social Metabolism)

Sosyal metabolizma, toplumun da tıpkı bir insan vücudu gibi işlevlerini yerine getirmek için belirli miktarda enerji ve besine ihtiyacı olduğunu temel alan yaklaşımdır.

 

Bu yaklaşıma göre, nasıl ki insan bedeni hayatta kalmak için günlük olarak belirli miktarda besin alıp bu besini vücut içinde çeşitli süreçlerden geçirip enerjiye ve vücudun sağlıklı çalışması için gerekli maddelere çeviriyorsa, toplumlar da doğadan çeşitli kaynakları alarak bunları toplumun devamlılığı için gerekli enerji ve ürünlere çevirirler.

Toplumdaki bu metabolik süreçler de tıpkı insan vücudunda olduğu gibi enerjiye ve çeşitli materyallere ihtiyaç duyar ve sonrasında da çeşitli atıklar ortaya çıkar. Sosyal metabolizma, bu çerçevede bir insan bedeni gibi bir sektör veya coğrafi bölgenin hem kendini yeniden üretmesi hem de ürün veya hizmet üretebilmek için harcadığı enerji ve madde kullanımıyla atıklarının toplamı anlamına gelir. Bu açıdan bakıldığında, toplumların yüksek metabolizmalara sahip olmaları hem doğadan aldıkları hammadde miktarında hem de doğaya geri bırakmaları gereken atık miktarında artışa neden olur; bu da çevresel baskıyı artırır.

Bu düşünce çerçevesinde çevresel sürdürülebilirlik için sosyal metabolizmanın azaltılması gereklidir. Bu yaklaşım özellikle ekonomik büyüme ile karbon emisyonun birbirinden ayrıklaştırması, kaynak ve enerjinin verimli kullanılması ve döngüsel ekonomi çerçevesinde atığın sıfıra indirilmesi gibi konularda bilimsel bir altlık oluşturur.

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Sıfır Atık, Ayrıklaştırma, Sürdürülebilir Kalkınma

Sosyal Sermaye (Social Capital)

Sosyal sermaye, bireylerin ortak bir amaca etkili bir şekilde ulaşmak için bir grup içinde birlikte çalışmasına olanak tanıyan bir dizi paylaşılan değer veya kaynaktır.

 

Sosyal sermaye terimi, insan etkileşiminin olumlu bir ürününü ifade eder. Olumlu sonuç somut veya soyut olabilir ve iyilikleri, yararlı bilgileri, yenilikçi fikirleri ve gelecekteki fırsatları içerebilir. Sosyal sermaye yalnızca bir bireye ait olamaz, aksine bireyler arasındaki sosyal ağ bağlantılarının potansiyeli sayesinde ortaya çıkar.

Sosyal sermaye, bir şirket veya sosyal organizasyonun, güven ve paylaşılan kimlik, normlar, değerler ve karşılıklı ilişkiler yoluyla bir bütün olarak birlikte çalışmasına olanak tanır. Bir kuruluşun başarısına hem kuruluş içindeki hem de dışındaki kişisel ilişkilere ve ağlara atfedilebilecek katkıyı tanımlamak için kullanılır. Bunun yanı sıra bir şirkette çalışanlar arasında güven ve saygının oluşmasına yardımcı olan ve şirket performansının artmasına yol açan kişisel ilişkilere de atıfta bulunur.

Kavram, finansal sermaye veya insan sermayesi kadar değerli kabul edilir. Networking (ağ oluşturma) ve internet kullanımı, sosyal sermayenin ticari anlamda nasıl çalıştığının başlıca örnekleri arasında yer alır.

 

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz, Zorlu Grubu Kurumsal Gönüllülük Programı Kıvılcımlar Hareketi’nin desteği ile konu ile ilgili oluşturulan Vikipedi sayfasına buradan ulaşabilirsiniz

Bağlantılı kavramlar: Kurumsal Gönüllülük, Sosyal Girişim, Paydaş Katılımı

Sosyal Uyum (Social Cohesion)

Sosyal uyum genel olarak bir topluluğun üyeleri arasındaki bağların gücünü ve topluluk üyeleri arasındaki dayanışma düzeyini ifade eden bir toplumbilim terimidir.

 

Sosyolojik ve psikolojik çalışmaların ilerlemesiyle kavramsal olarak belirli bir anlam değişimi geçiren sosyal uyum kavramının geçmişi, modern sosyolojinin mimarlarından biri olan Émile Durkheim'a kadar izlenebilir. Durkheim, sosyal uyumu, güçlü sosyal bağlara sahip bireyler arasındaki karşılıklı bağımlılığı veya dayanışmayı ve sosyal çatışma olmadan birlikte yaşama kapasitesi olarak tanımlar. Bu kavram çerçevesi üzerinden ilerleyen Amerikalı sosyal bilimci Talcott Parsons da sosyal uyumu, bağımlı alt sistemlerden oluşan ve sosyalizasyon tarafından yeniden üretilen ortak değerler vasıtasıyla toplumu bir sistem olarak ayakta tutan önemli öğelerden biri olarak ele alır.

Günümüzde sosyal uyum bir toplumun sosyal sermayesinin en önemli bileşenlerinden biri olarak kabul edilir. Toplumsal refahın, güvenin ve huzurun oluşturulmasında önemli bir pay sahibi olan sosyal uyum, aynı zamanda iklim krizi veya diğer toplumsal sorunlara karşı toplulukların ortak hareket edebilme ve sorunların üstesinden gelme becerisinin önemli bileşenlerinden biridir. Dirençli kentler veya dirençli toplumlar yaratılmasında ve korunmasında sosyal uyumun önemli bir rol oynayacağı düşünülüyor. Sosyal açıdan uyumlu bir toplum, tüm grupların ait olma, katılım, tanınma ve meşruiyet hissine sahip olduğu bir toplumdur. Bu anlamda bir toplumun kapsayıcılığını ve “kimseyi geride bırakmama” prensibinin temel bileşenlerinden biri olan sosyal uyum, sürdürülebilir kalkınma yaklaşımında önemli bir paya sahip olan topluluk temelli kalkınma stratejilerinin de temel bileşenleri arasında sayılır.

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye buradan erişebilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Eşitlik, Çeşitlilik, Kapsayıcılık

Start-up

Start-up, benzersiz ve yeri doldurulamaz ürün veya hizmet yaratmak için bir veya daha fazla girişimci tarafından kurulan, yenilik getirmeyi ve fikirleri hızla oluşturmayı amaçlayan yeni girişimlere verilen isimdir.

 

Genellikle yeni nesil teknolojik çözümler geliştirmeye odaklanan start-up’lar, çoğu zaman girişimcilik ile birlikte anılır. Bu iki kavram da en temelde toplumsal ihtiyaç ve sorunlara yeni çözümler geliştirmeye odaklanır. Bireylerin ve toplulukların ihtiyaç ve sorunlarına cevap verecek hızlı çözümler bulmayı ve maksimum fayda sağlamayı odağına alan start-up’lar genellikle vakıflar, yatırımcılar, kuluçka merkezleri tarafından finanse edilir.

Start-up’lar yeni nesil ve genç şirketler olarak teknolojiden büyük oranda faydalandıkları için genellikle teknoloji şirketi olarak düşünülse de aslında bu alanla sınırlı değildir. Bir start-up, hemen her alanda kurulabilir. Genel olarak, az sayıda çalışana ve hızlı büyüme potansiyeline sahip olma eğilimindelerdir. Henüz var olmayan ya da herhangi bir soruna mevcut seçeneklerden daha iyi çözüm sunan ürün ve hizmetler geliştirirler.

Yenilikçilik, ezber bozmak, sorun çözücü uygulamalar geliştirmek, küresel düşünmek, hızlı kurulmak ve büyümek, esneklik, teknoloji odaklılık ve genellikle dış yatırımcılar tarafından finanse edilmek, start-up'ların temel özellikleri olarak kabul edilebilir.

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Kurum İçi Girişimcilik, Sosyal Girişim, Sosyal Finansman

Stratejik Çevresel Değerlendirme (Strategic Environmental Assessment, SEA)

Stratejik Çevresel Değerlendirme (SÇD), çevrenin en üst düzeyde korunmasını sağlamak amacıyla plan ve programların hazırlanması ve onayı/kabulü aşamasına sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda çevresel faktörlerin entegre edilmesine katkıda bulunmak üzere uygulanan bir değerlendirme sürecidir.

 

Sürdürülebilir kalkınmanın uygulamaya dönük bir aracı olarak kabul edilen SÇD, plan, program ve politikaların çevre üzerindeki olası olumsuz etkilerinin değerlendirilmesine ve bu etkilerin en aza indirgenmesini amaçlar.  

Genel anlamda, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) ve Stratejik Çevresel Değerlendirme (SÇD), pek çok ülkede yasal olarak gerekli sayılan ve sonuçları kamuoyunun bilgisine ve erişimine açık çevresel değerlendirme araçlarıdır. Bunların dışında herhangi bir araç bu statüye sahip değildir. Özellikle geniş ölçekli yatırımlar ve onların büyük çevresel etkilerini değerlendirmeyi amaçlayan SÇD, geniş ölçekli çevresel etkiye sahip olma olasılığına sahip projelerin karar alma aşamasında, çevresel bilgilerin elde edilmesi ve değerlendirilmesi için yapısal bir yaklaşım teşkil eder. Bu bilgi setleri ve değerlendirmesi, belirli eylemlerin uygulanması durumunda çevrenin ne yönde değişim göstereceği konusundaki öngörülerden ve bu çevresel değişimlerin en iyi ne şekilde nasıl yönetilebileceğine dair tavsiyelerden oluşur. 

ÇED daha çok, yeni karayolları, elektrik santralleri, su kaynağı projeleri ve büyük ölçekli endüstriyel tesisler gibi fiziksel gelişme önerilerine odaklanırken SÇD, politika, program ve planlar gibi “daha yüksek” seviyedeki önerilerde kullanılır. 

Stratejik Çevresel Değerlendirme Yönetmeliği, Avrupa Birliği’ne uyum süreci çerçevesinde sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasına yönelik olarak ÇED sürecini desteklemek ve kolaylaştırmanın yanı sıra bölgesel anlamda birden fazla projenin kümülatif etkilerinin değerlendirilmesi için hazırlanmış ve 2017’deResmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. SÇD Yönetmeliği en temelde, çevre kirliliğinin ve geri dönülemeyecek çevre tahribatlarının daha oluşmadan önlenmesini hedefler. 

Kavramla ilgili daha azla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar:

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, SKA (Sustainable Development Goals, SDG)

Birleşmiş Milletler tarafından 2015 yılında ilan edilen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, 17 başlık altında çevresel, toplumsal ve ekonomik sorunlara küresel çapta çözümler getirmeyi amaçlayan bir rehber ve eylem çağrısıdır.

 

2030 yılına kadar geçerli olan ve Küresel Hedefler olarak da bilinen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA'lar), ölçülebilir 169 alt hedefe sahiptir. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın temel önemi, toplumsal, çevresel ve ekonomik kalkınmayı ve sorunları birbiriyle bağlantılı olarak ele almasıdır. 17 amaç çerçevesinde, bir alandaki eylemin diğer alanlardaki sonuçları etkileyeceği ve kalkınmanın sosyal, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliği dengelemesi gerekliliği kabul edilir.

“Açlığa Son” maddesiyle başlayan ve çeşitli çevresel ve toplumsal sorunlara değinen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın 17. ve son maddesi, tüm sorunlara çözüm getirmek için tutulması gereken ana yol ve yöntemi ortaya koyan “Amaçlar için Ortaklıklar”dır. Sorunların çözümü için anahtar niteliği taşıyan 17. Amaç, sürdürülebilir bir dünyaya ulaşmak için karşılıklı dayanışma ve işbirliğinin öneminin altını çizer.

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: İklim Krizi, Sistem Düşüncesi

Sürdürülebilirlik Endeksleri (Sustainability Indices)

Sürdürülebilirlik endeksleri, menkul kıymetler borsalarında işlem gören şirketlerin çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim alanlarında sürdürülebilirlik konusundaki çabalarının yarattığı değerin ekonomik ve kurumsal itibar olarak sistematik şekilde izlenebilmesi için geliştirilmiş önemli ölçüm araçlarından biridir.

 

Sürdürülebilirlik endekslerinde yer almanın önemli koşulları arasında şeffaflık ve hesap verebilirlik bulunur. Bu koşulları yerine getirmenin yollarından biri ise raporlamadır. Uzun yıllardır sadece finansal raporlama yapan halka açık şirketlerin bazıları, gönüllü olarak ve artık yasaların da bu yöne evrilmesiyle çevresel ve sosyal etkilerini ortaya koymaları beklenen raporlamalar hazırlıyor. Şirketlerin tüm dışsallıklarını, önceliklerini ve etkilerini, bunun da ötesinde bu konularda atacakları adım ve taahhütleri de içermesi beklenen sürdürülebilirlik raporlamalarının, finansal raporlamayla da entegre bir şekilde raporlanması artık Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarının (IFRS) da gündeminde yer alıyor.

Dünya çapında ilk sürdürülebilirlik endeksi, 1999 yılında S&P Dow Jones  Endeksi ve RobecoSAM işbirliğinde geliştirilen Dow Jones Sürdürülebilirlik Endeksi’dir (DJSI). Bunun dışında FTSE4Good Sürdürülebilirlik Endeksi de dünya çapında çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim (ÇSY) uygulamalarına sahip şirketleri değerlendiriyor.

Günümüzde sadece borsalar değil, çeşitli girişimler de sürdürülebilirlik endeksleri oluşturuyor. Bunun bir örneği de Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UN Global Compact) imzacı şirketlerinden seçilen 100 şirketin listelendiği Global Compact 100 Endeksi’dir.

Türkiye’de ulusal sürdürülebilirlik endeksi olarak ise Borsa İstanbul (BIST) bünyesinde kurulmuş olan BIST Sürdürülebilirlik Endeksi ve BIST Sürdürülebilirlik 25 Endeksi bulunuyor.

Kavramla ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bağlantılı kavramlar: Dow Jones Sürdürülebilirlik Endeksi, BIST Sürdürülebilirlik Endeksi